Portre: Flying Buffaloes
Tekrar merhaba! Radyo kapandıktan sonraki ilk blog yazımın üzerinden neredeyse 2 hafta geçti. Düzenli yazabilirsem, iki hafta fena bir aralık değil. Yıl sonuna kadar bir “The White Album” bir de küçük çaplı Rory Gallagher yazısı yayınlamayı planlıyorum. (Bir önceki yazı “Kesit: The Misunderstood”u okumak için buraya tıklayabilirsiniz.)
Beni az çok tanıyanlar yeni müziği beğenmediğimi ve sevmediğimi bilirler. Yeni dönemin müziğini neden beğenmediğim, hatta daha açık olursak yeni dönemin müziğinin neden berbat olduğu bir başka yazının konusu. Böyle giriş yapmamın sebebi ise bu yazıda adı geçen grubun yeni olması.
2017 yılı Haziran ayında “acaba yenilerde bir şeyler var mı?” diyerek başladığım “Dumanı Üstünde -ayın tazeleri-” adındaki radyo programını, Aralık 2017’de dinlenmeye değer fazla bir şey olmaması sebebiyle sonlandırmıştım. Programı hazırlama sürecinde o ay çıkan yüzlerce parçayı dinlemeye çalışıyordum. Çalışıyordum çünkü; rock türünde etiketlenmiş albümlerin/singleların %99’u rock müzik olmamalarının yanı sıra çöpten başka bir şey değillerdi. Deyim yerindeyse hazırlık sürecinde kulaklarım kanıyordu. 6-7 parçayla program yapmaya çalışmak pek tatmin edici değildi. Ki bu parçaların çoğu eski grupların yeni albümlerinden geliyordu.

Neyse ki bu eziyeti çekerken birkaç tane gerçekten iyi ve gerçekten yeni gruba da rastlayabiliyordum. Nashvilleli grup Flying Buffaloes da bunlardan biri. Grupla tanışmam 2017 Temmuz’unda gerçekleşti. Dumanı Üstünde’nin 2. bölümünü hazırlarken grubun Ağustos 2017’de yayınlanacak “Taking Off” adlı EP’sinden “Just a Little Weed” adlı bir single önüme düştü.
Nashville ve Müzik
Country müziğin merkezi olarak tanımlanabilecek Nashville, müziğin her zaman önemsendiği, yerel grupların/sanatçıların güçlü olduğu bir kent olmanın yanında Amerikalı müzisyenlerin de çok sevdiği bir kent. Şehirde 365 gün boyunca biletli/biletsiz her türden müziğin dinlenebildiği oldukça kaliteli mekanlar var. İç savaş sonrasında en hızlı toparlanan kentlerden biri olmanın da etkisiyle ekonomik krizlerin fazla etkilemediği Nashville pek çok sanatçının da durak noktası haline gelmiş, parçalarına konu olmuş.
Güneybatı Nashville’de yer alan ve bir dönem pek çok stüdyo, dağıtım ve lisanslama şirketinin yer aldığı, müzik endüstrisinin kalbi niteliğindeki “Music Row” olarak adlandırılan bölgeye bakarak da Nashville – müzik ilişkisini daha iyi görmek mümkün.

Nashville-müzik ilişkisinden bu kadar bahsetmişken içinden Nashville geçen yüzlerce güzel parçadan çok küçük bir bölümünü içeren bir liste hazırlayayım dedim. Nashville ve müzik hakkında biraz daha okumak ve “müzik şehri” Nashville’de kaydedilmiş 50 iyi albümü keşfetmek isterseniz buraya tıklayarak Michael Gray’in “Made In Nashville: 50 Great Albums That Showcase Music City’s Diversity” yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Flying Buffaloes

Flying Buffaloes, country müziğin gücünün yanında diğer türlerde çalan pek çok müzisyenin de yolunun geçtiği bu şehirden 2016 yılında doğmuş bir grup. Kentin country etkisini içlerinde taşıyan, damarlarından Americana akan grup kendi tanımlarıyla “Doğu Nasville rock & roll’u temelli, Beatles harmonileriyle bezenmiş, Rolling Stones-CCR karışımı ritimlerine azıcık The Eagles vokali ekleyip kaçamadıkları Waylon Jennings, Willie Nelson ve Chris Stapleton etkisiyle country soslu” bir müzik yapıyor. Hadi herkesi anladık da Nashville’de Eagles ne arar derseniz, grup 4 Nashvilleli ve 1 Alman’dan oluşuyor.
Grupla tanışmamı sağlayan single’ın da yer aldığı “Taking Off” Nashville’in ruhu ile klasik rock’ı bir araya getiren, keyifle dinlediğim bir EP oldu. Dumanı Üstünde’nin 3. bölümünü yaptığımda EP yayınlanmıştı ve ben de 3. bölümü “Learning the Hard Way” adlı, country soslu, slide gitarlı parça ile kapatmıştım.

Dumanı Üstünde programını yaparken, programda yer verdiğim yeni gruplara bir şekilde ulaşıp “dünyanın bir başka yerinde sizi dinleyen, yaptıklarınızı beğenen birileri var” mesajını iletmeye çalışıyordum. Grubun Facebook sayfasına ilettiğim mesaja davulcu Danny Pratt yanıt verdi. Danny, standart bir yanıtın ötesinde Türkiye’den bir mesaj almanın çok sevindirici olduğunu, İstanbul’u çok merak ettiğini söyledi. Nedenini sorduğumda ise Agop zillerini kullandığını söylemesi keyifli bir sohbetin başlangıcı oldu. Ben ona Zilciyan ve Agop’un öyküsünü anlatırken o da bana Avedis Zildjian’dan ve gruplarından bahsetti.
Yazıyı yazmama sebep olan ise grubun yeni single’ından beni haberdar etmeleri oldu. Dürüst olmalıyım ki yeni singleları “Day by Day” ilk EP’lerindeki parçalardan çok daha iyi. Grubun karakteri oturmuş gözüküyor. Mastering pek iyi olmasa da oldukça keyifli bir parça. Grupta 3 kişi vokal yapabilince çok güzel (Beatles tarzı) geri vokal bölümleri parçada yerini almış. Güzel bir solonun da yer aldığı parçada Lynyrd Skynyrd tadı da yok değil.
Johan Stone, Barry Stone, Jordan Harazin, Tommy Leland ve Danny Pratt’ten oluşan Flying Buffaloes umarım bu single’ın peşine aynı lezzette bir de albüm yayınlar.
Grubu takip etmek isteyenler için aşağıya grubun sosyal medya hesaplarını ekliyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!
Andaç
1 yorum
Uzun Bir Aradan Sonra… – sabitkamera.me | Andaç Işık · 2019-01-21 01:01 tarihinde
[…] […]